Skip to content Skip to footer

Çipimizi Night City’de Mi Takmalıyız Detroit’te Mi?

Google Amcamızdan arattığımız zaman karşımıza çıkan oyunun konusu ile başlamak istiyorum. Oyun; Kara, Connor ve Markus adında üç farklı karakterimizin hikâyelerine odaklanmaktadır. Kara, annesiz büyüyen ve babasından şiddet gören bir kız çocuğuna bakıcılık yapması için alınır. Markus, felçli bir ressamın hizmetlisi olarak çalışır. Connor ise polisler ile sorunlu androidleri avlamakta görevlidir. Oyunun bir kısmına kadar hikâyelerimiz sakin ve hoş bir havada ilerliyor.

SPOILER

Detroit’in Hikayesi

Her şey Kara’nın onu alan sahibine aykırı davranıp kızını kurtarması ile başlıyor. Sonrasında Markus işlemediği (oyunumuz sizin seçimlerinize göre ilerleyen bir oyun olduğu için Markus’un işlerinin kızıştığı kısımda size 2 tehlikeli seçenek sunuluyor) bir suç sebebi ile hurdalığa atılıyor. Connor ise bu iki androidimizin hayatına sonradan dahil oluyor. Connor bir yandan suç işlemiş androidler ile ilgilenip huysuz iş ortağı ile olayları çözmeye çalışırken bir yandan Kara ile çok iyi bir şekilde tanışmasa da onu tutuklamak ile uğraşıyor. Olaylar yavaş yavaş kızışıyor. Üstte belirttiğim gibi Markus işlemediği bir suç sebebi ile tutuklanırken (gerçi benim ulaştığım sonda işlemediği bir suç sebebi ile hurdalığa atılıyor. Fakat diğer sonda ressamımızın oğlunu öldürdü sebebi ile yine hurdalığa atılıyor.) kendi formlarını yıkıp bir insan gibi nefret, öfke beslemeye başlıyor. Bu duyguları Markus’tan önce Kara bakıcı olarak geldiği ailenin kızını kurtarırken yaşıyor. Bu duygular sonradan birikip bizi en kritik noktaya yani oyunun sonuna götürüyor. Oyunun bir sürü sonu var. Oyunda geçen her dakika ve sahne bizim için çok önemli hale geliyor. Markus, Jericho ile tanışıyor ve birlikte özgürlüklerini arıyorlar. Artık androidler de insanlar gibi yaşama hakkı istiyorlar. Tabii oyunu oynayan insanların bence aklına şu tarz sorular gelmiştir ” Androidler bu haklara sahipler mi? Yoksa varlıkları bir hastalık mıdır? Herkesi işinden ediyorlar, işsizlik oranı artıyor, yavaşça sokaklarda insanların yaptığı protestolar artıyor. Fakat biz bunu uyumlu bir şekilde devam ettirebilir miyiz? Androidler insan olmasalar bile saygıyı hak ediyorlar mı? ” İşte son sorumuzun cevabı bu oyunun temel hikâyesini anlatıyor. Jericho, sahipleri tarafından şiddet görmüş, kötü bakılmış androidlerden kurulmuş bir ekiptir. Kendileri bir insan kadar onların da haklarının olduklarını belirtip son sahnelerde yine, bizim tercihlerimizin etkileyeceği son ile bu sorularımızı cevaplıyor.

Soldan sağa doğru; Kara, Markus ve Connor


Riskli, Heyecanlı bir tercih oyunu

Oyun hakkında şunları diyebilirim; tercih oyunu olmasından kaynaklı aksiyon sahneleri yok fakat seçimlerinizi hızlı bir şekilde yapmanız lazım. Bu beni telaşlandırdı ve heyecandan bazen elim ayağım birbirine dolaştı. Sizin oyun anında büründüğünüz karakter yani Kara, Markus veya Connor oyun sırasında karşıdaki kişinin duygusal haline de yön verdiği için oyundaki tercihleriniz bu açıdan çok değer kazanıyor. Connor ve Markus’a göre Kara’nın hikâyesi başta baya eksik kalmış ama bu durum beni rahatsız etmedi çünkü en çok aksiyona sahip oyuncu bu durumda Kara oldu. İlk sahnelerde Alice’i evden kaçıracağı kısımda babasına karşı dövüşmesi fakat tuşların hızlı bir şekilde akması sizi heyecana baya sokuyor. Oyuna ilk girince size yapmanız gerekenleri söylüyor. Mesela Connor olursanız size yapmanız gerekenler aşama aşama bir nevi ana görev gibi önünüze sunuluyor ve sizin yan diyalogları açmanız için evi veya o an hangi mekândaysanız iyi bir arama yapmanız gerekiyor. Yan tercih kilitleri açmak bu aşamada baya önem kazanıyor. Oyuna ilk girdiğimizde Connor olarak var oluyoruz ve onun bir kızın hayatını kurtarmaya çalıştığını görüyoruz. Oyunun ilk heyecanlı kısmı olduğu için oyun o sırada size yardım ediyor. Mesela ‘katilin heyecanını al, ona güven ver’ gibi. Ama sizin ana göreviniz o kızın hayatını kurtarmak oluyor ve siz eğer katile güven vermek istiyorsanız ana seçenekleriniz işe yaramıyor. Yan seçenekleri açmak işte bu sırada aslında ana görevden daha çok önem kazanıyor.

Gerçek ve sanal ayrımı!

Oyunda her kişilik kimliğinde dikkat edilmesi gereken detaylar var fakat benim en dikkatli oynadığım Connor oldu. Sizin göreviniz suçluyu yakalamak olduğu için toleransınız olmayabiliyor ve bu sizi daha iyi düşünmeye itiyor. Hatta sizi sanki gerçek hayatta o karakterler ile tanışmışsınız gibi gösteriyor. Çoğu sahnede karşıdaki kişinin duygularını sizin cümleleriniz yönelttiği için normal bir sahnede bile karşıdaki kişiye soracağınız soru onu sinirlendirip, mutsuz edebiliyor. İşte oyunun en güzel yanı da bu. Sanki gerçek hayatta o karakterler ile bir bütünmüşsünüz gibi, onları tanımanızı istiyor. ” Acaba bu seçeneği seçsem, bunu sorsam ne olur? Kızar mı? Yoksa ona güven ve kararsızlık mı verir? ” gibi sorular ile de sizi meşgul ediyor. Gerçekliği dorukta yaşamanızı kolaylaştırıyor. En sevdiğim sahnesi de şu oldu sizi oyunda gerçek polismiş gibi hissettirmek için size iş ortağınız olayı inceledikten sonra sorular soruyor. Sınav anı gibi düşünün. ” Katil en son nereden geçmiş? Ne ile maktulü öldürmüş? ” gibi sorular size doğrultuyor. Hatta bazı sahnelerde katilin peşinden koşmanız bile gerekiyor bunun için oyun size kestirme yol ve uzun yol seçeneği sunuyor fakat ben o sahnelerde heyecandan oynayamamıştım ama yine de istediğim sona ulaşmıştım. Alternatif son açmak kapatmak sizin elinizde.

Markus ve Jericho

Oyundaki karakter ile turunuz bitince yani Kara ile oynadım sıra Markus’a gelince önünüze bir harita gibi bir şey çıkıyor. O şemada hangi diyalogları açıp açmadığınızı gösteriyor. Oyun o kadar iyi tasarlanmış ki 1. diyaloğu açsan 2.’yi açmasan veya tam tersi olsa da seni farklı sonlara götürüyor. Çok başarılı bir tercih oyunu. Heyecanlandırıyor ve seni oyunun içine bu şekilde daha rahat sokabiliyor. Kısacası özet geçmek gerekirse Detroit: Become Human oyunu, androidlerin kalkınıp bir insan gibi yaşama istekleri ve bunların çevresinde gerçekleşen olayları anlatıyor. Ben oyunu fazlası ile etkileyici buldum. Oyun şirketi sadece bu oyununda değil diğer yani en büyük örneği olan Heavy Rain oyununda da çok büyük dramlar araya katmış. Oyunun daha demin bahsettiğim gibi size sorular yöneltmesi ve içine çekmesi ise oyun dünyasının en büyük nimetlerinden biridir.

Detroit ve Sinema

Sinemanın özelliklerini taşıdığını belirtmek isterim. Sinema gibi karakterin yerine seni yerleştirme veya onun gözünden olayları hissetme ve dramı hissettirmesi benim oyunlarda beklediğim ve etkilendiğim en önemli olaydır. Bunun en büyük örneklerinden biri bence bu oyun (TLOU gibi oyunlardan bahsetmiyorum bile). Oyun sektörü bu tarz oyunlar ile gelişmeye çok güzel devam ediyor. Ama yanlış anlamanızı istemem bu oyun aksiyonsuz öykü ve karakter odaklı tercih oyunu. Aksiyonu bol ama seni yine de hikâye içine sokmasını başaran bir sürü çok etkileyici oyun var. Metro serisi veya Horizon hatta daha demin dediğim gibi The Last Of Us serisi bunların en büyük örneklerinden biri. Kısacası oyun evreni sinema kurguları ile ince dokunuşları ortak tuttukça kazanacaktır. 

Benim ilk 10 sıralamamda çoktan yer aldı bile. Stres, duygu dolu çok güzel bir oyun. Detroit: Become Human…

Leave a comment

0.0/5