Skip to content Skip to footer

The Batman İncelemesi

Mart ayına girmemiz ile beraber bu ayın en beklediğim filmi olan Batman vizyona girdi. Filmi bugün Akasya’da Imax salonunda izledim. Peki nasıl olmuş yeni Batman?

Öncelikle hepimiz Christian Bale mi Ben Affleck mi diye ortalıkta kapışırken “abi Dark Knight film olarak daha iyi ama Ben Affleck daha Batman gibi Batman” ortak fikrini kabullenmiştik. Daha sonra Robert Pattinson bu masaya dahil olma kararı aldı. Linçlemezseniz sevinirim ama gizli bir Twilight hayranı olarak Robert Pattinson’u çocukluğumdan beri severim. Cedric Diggory ve Edward Cullen ile kendisi gönlümde bir tahta sahip zaten.

O zaman kısa bir şekilde filmi nasıl bulduğumu açıklayıp hemen irdelemeye geçiyorum: Bu Batman harika olmuş!

Karanlık Batman

Filme dört gün geç gitmiş biri olarak filmi ilk 4 günde izleyen arkadaşlarımın çoğu filmin aşırı karanlık olduğunu söylemişti. Imax salonunda izlemiş biri olarak karanlık beni rahatsız etmedi siyah-gri dengesini Imax perdesinde rahatça seçebildim.

Fear is a tool. When that light hits the sky, it’s not just a call. It’s a warning. For them.

Ancak filme gelecek olursak birkaç gündüz sahnesi dışında filmde ışıklı bir sahne yok. Filmin tonu ultra derecede karanlık. Ton gibi hikayesi de aşırı karanlık bir film. Özellikle filmin ilk yarısında bir ara gerçekten gerildiğimi hissettim. Aynı zamanda son yıllarda komedi şeklinde çekilen filmlerden sonra bu ciddi ve karalık yarasa gerçekten çok iyi hissettiriyor. Arkham serisini oynamışsanız bu perdede gördüğünüz Batman ona çok daha yakın.

Bruce Wayne & Batman

Filmin daha ilk sahnesinde Gotham City size karanlığıyla ve yozlaşması ile tanıtıldıktan sonra Batman’in şehirdeki etkisi size çok iyi biçimde hissettiriliyor. Şehirdeki gölgelerde Batman’in korkusu hakim. Batman daha ikinci yılında. Orijin hikayesi atlatılarak size direkt olarak ikinci yılında olan ne amatör ne de profesyonel bir Batman var karşımızda. Özellikle Batman’in süzülürken çarpıp düşmesi ve Batarang’ini çok kullanmaması gibi bana bu Batman’in daha işin başında olduğunu hissettirmesi güzeldi

Hikayenin bir diğer kısmı ise Bruce Wayne. Bildiğimiz zengin ve bunu süper gücü gibi kullanabilen Bruce yok. Bruce Wayne’in normalden farklı olması bana başta bir battı ancak Bruce Wayne ile karşılaşan herkes onu çok uzun süredir görmediğini dile getiriyor. Buradan aslında bu Bruce’un daha çok Batman olarak zaman geçirdiğini anlıyoruz. Bruce, gösterişten uzak izole yaşıyor. Wayne şirketinin para gücü filmde sözel olarak dile getiriliyor ancak bunu göremiyoruz.

Gordon & Catwoman & Alfred

Batman’i batman yapan çevresine kısa bir değinelim. Gordon, Batman’in koruyucusu rolünde. Batman bu filmde direkt olarak polis ile birebir etkileşime geçiyor. Aynı odada birbirlerine kafa göz girmemelerinin tek sebebi ise Gordon. Catwoman olarak Zoë Kravitz’i oldukça başarılı buldum. İster istemez Anna Hathaway ile karşılaştırırken buldum. Zoë Kravitz kendini o kadar role sokmuş ki sütü bile kedi gibi içtiğini farkettim.

Catwoman kısmına bir küçük daha değinmek istiyorum. Bu iki karakter arasındaki romance neden vardı? Bruce kimliğini bile açıklamayacak kadar güvenemiyor. Ayrıca kadını bir kısımda yem olarak kullandı. Ama yine de bu iki karakter arasında bir çekim var. Bruce’un genel ruh haline bakıldığında bir karakter ile romantik bir bağdan çok uzak. Ancak illa bu Bruce’a bir sevgili lazım diyorsak bunu Rachel’dan yana kullanabilirlerdi. İkinci bir film olacaksa -umarım olur- Bruce Wayne’in hayatına daha çok değinmelerini çok isterim. Buna Rachel’ı getirerek başlayabilirler. Çünkü Bruce Wayne’in bu hikayedeki zayıf noktası Alfred oluyor.

Alfred’i ayrı bir şekilde değerlendirmek istiyorum. Nolan’ın Batman’inden daha genç. Snyder’ın Batman’inden daha yaşlı. Ancak kendine has bir havası var. Baston’u ve daha karanlık yapısı nedense bana Alfred’in asker kökenli veya Thomas Wayne’in sağ koluymuş gibi hissettirdi. Bruce’a daha göz kulak olmak isteyen bir Alfred var. Bununla birlikte Ra’s al Ghul’un adı geçmemesi ile beraber Bruce’un bütün eğitimini aldığı kişi Alfred gibi duruyor. Ne yaptığını bilen ve bir yardımcıdan çok mentor gibi duruyor.

The Riddler & Penguen

The Riddler film boyunca bulmacalarını güzelce önümüze bırakıp Batman ile çözmemizi istiyor. Özellikle filmin tonuna odaklandığımızda Riddler’dan Jigsaw havası aldım. Kurbanlarının bazılarına seçim şansı vermesi Riddler’ın farklı bir kötü olduğunu gösteriyor. Ancak Riddler filmin gidişatında en açık noktalara sahip. Gidişat boyunca sistemin yozlaşmışlığına saldıran Riddler, filmin sonunda Gotham’ı sular altında bırakarak kaos çıkarıyor. İşte bu kısımda Riddler amacından sapıyor gibi hissettim. Filmin o dedektiflik gidişatını Riddler’ın kaosu bozuyor.

Riddler hikayede seri katil olarak var. Ancak Riddler’ın hikayenin bir noktasında Batman’in karşıt halde olması gerekiyor. Filmin açılış sahnesinde Batman’in ilk sunumunda şehrin kötülerinin Batman’e karşı olan tutumu gösteriliyor. Gökyüzünde ışığı gören kötüler gölgelerden korkmaya başlıyor ancak Riddler asla bu korkuyu salmıyor. Yozlaşmış kişiler bile Riddler’dan asla korkmuyor. Politikacıları tek tek avlarken bile bu adamlar dışarıda tek dolaşmaktan geri kalmıyor.

Penguen karakteri Batman’in elinin altında olan ama ondan korkmayan biri. Colin Farrell’ı o hale getirebilen makyaj ekibine büyük bir alkış. Kendisine özel bir dizi serisi de gelecekmiş. Karakteri işleyecek olmaları güzel. Çünkü Thomas Wayne, Penguen, Falcone ve Maroni hikayesi oldukça sisli bırakıldı. Gotham dizisi CW’nin elinde çorba olmuşken karanlık mafya dizisi tonunda bir Penguen dizisi. İşte buna hayır demem. Dedektif Batman filminden sonra Mafya Penguen dizisi. İstek listesine eklendi.

Müzikler

Filmin müziklerinde tereddütlerim vardı. Michael Giacchino’nun tarzını çok sevmem ancak bu filmde çıkardığı işi takdir etmek gerek. Ave Maria’nın kullanımı olsun veya Nirvana’nın Something In The Way şarkısının kullanımı o kadar muhteşem ki son senelerde gördüğüm en iyi uyarlamalardan biri olmuş.

Yağmurlu bir günde sokakta kulaklık takıp dinlemelik bir albüm olmuş. Kasvetli havaları daha kasvetli hale getiren bir tınısı var.

Son Olarak…

Genel olarak toparlamak gerekirse filmin karanlık tonuyla ve oyunculuklarla ortaya çıkan sunumu oldukça beğendim. Batman’in bu yeni halini beğendim. Son kısmı olmasa Dark Knight’a çok yakın bir film olabilirdi ancak bir başlangıç filmi olarak ele aldığımda aşırı başarılı olduğunu söylemek gerek. Devamı için açık kapılar bırakılmış durumda. Ama şunu da söylemem gerekiyor. Hikayenin daha en başından sonuna dek kendine “Ben intikamım” diyen Batman’in filmin sonunda Riddler’ın adamlarından birinden bunu duyunca kendinden kopardığı bir kimliği var.

I’m vengeance.

Filmin sonunda uzun uzun geçtiği mezarlık ile ailesini arkada bırakan babasının mirası olan intikamcılığı red eden Batman ile bir sonraki filmde bu kadar karanlık ton yakalanır mı bilmem. Matt Reeves umarım filmin tonunu açmaz ve bu filmi daha süper kahraman haline getirmezler. Bu şekilde Batman çok iyi çünkü.

Bir kısa paragrafı ise filmin ek sahnesine vermek istiyorum. Filmin sonunda ek sahne olarak karşımıza konan bir link vardı. Zaten filmde bu linke yer veriliyordu.

Ek sahnedeki web sitesi: rataalada.com

Siteye gittiğinizde Riddler’ın bir dizi bulmacasını çözmeniz gerekiyor. İnternette çözümlerini araştırarak bulabilirsiniz. En son size bir .rar dosyası gönderiyor ve bu sıkıştırılmış dosyanın şifresini çözerseniz bir video ile ek sahneye ulaşıyorsunuz. Siteyi karıştırmanızı tavsiye ederim. Öncelikle bu videonun bir kısmını filmde gördüğümüzü belirtmem gerek. Farkı ise sonunda “HUSH?” olması. Bir sonraki filmde Hush karakterini görme olasılığımız ve son sahnedeki Joker kahkahaları beni şimdiden heyecanlandırıyor.

Leave a comment

0.0/5