Skip to content Skip to footer

King’s Man: Başlangıç İnceleme

The King’s Man: Başlangıç filmiyle tarihin ilk bağımsız istihbarat teşkilatının kökenlerini keşfetmeye hazır olun. Film 7 Ocak Cuma günü vizyona girdi. Filmi heyecan ve merakla bekleyenler için birçok konudan spoiler vermeden bahsedeceğimi baştan belirtmek isterim. The King’s Man: Başlangıç filminin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz.

Film Hakkında Bilgiler

Bu film serisi, 2014 yılında çıkışını yapan Kingsman: Gizli Servis ve 2017 yılındaki devam filmi Kingsman: Altın Çember ile kendi seyirci kitlesini oluşturmuştu. Kendine has yönleri ile sinema severlerin radarına giren bu seri için, bir devam filmi duyurulmamıştı. Bunun yerine geçmişe dönülüp, işin kökenlerini anlatmak için bir orijin filmi ile karşımıza çıkma kararı aldılar. Serinin üçüncü filmi olarak gözükmesine rağmen aslında anlamanız için önceki iki filmi izlemenize gerek yok. (Tavsiye ederim.) Önceki iki yapımın sevenlerini sevindirecek türden birçok küçük detay bu filmde mevcut. Filmin kadrosunda ise Ralph Fiennes, Gemma Arterton, Rhys Ifans, Matthew Goode, Tom Hollander, Harris Dickinson, Daniel Brühl, Djimon Hounsou ve Charles Dance gibi isimler rol alıyor.

Kingsman prequel’i olan bu film, başta 1914-1916 olmak üzere Birinci Dünya Savaşı’nın arka planında geçiyor. Kingsman gizli istihbarat teşkilatının nasıl kurulduğuna tanıklık ediyoruz. Tarihin en kötücül tiranları ve suçlularından oluşan bir grup ise milyonları yok etme peşindeler. Bir savaş çıkarmak üzere güçlerini birleştirmelerine karşı harekete geçmeleri temel alınmış durumda. Bütün bunlar 131 dakikalık film süresi içerisinde izleyiciye sunulmuş.

Peki film olmuş mu?

Film ilginç bir şekilde çok fazla biçim ve içerik dengesizliği ile ortaya çıkmış diyebilirim. Peki bunlar ne gibi şeyler diye merak ediyorsanız şöyle anlatıyım. Orijin anlatmak için seçilen bu yolda işin içine çok fazla karakter ve çok fazla yan hikaye eklenmiş. Bunlardan birçoğu filme ve hikayeye hiçbir şekilde fayda sağlamıyor. Sadece seyir zevkimizi düşürücü, filmin süresini uzatmaya yönelik birçok kısım mevcut. Bunlar derinlik kazandırmak için yapılan şeyler olsa da maalesef pek başarılı eklemeler değiller.

İçerik kısmında sevdiğim bazı detaylar ise baba oğul olan Orlando ve Conrad Oxford ana karakterlerinin oyunculukları ve karakter dinamikleri oldu. Gerçekten seyirciyi merak ettirici bir şekilde iyi yazılmış ve yeterli karakter derinliklerine sahipler. Hatta bu ikili filmi ayakta tutucu etkenler olarak sonuna kadar taşımayı başarmışlar diyebilirim. Zaten ana karakterler oldukları için hem babaya hem oğlu Conrad’a özel anlar mevcut. Birçoğu kısa olsa da toplamda 5-6 tane iyi çekilen aksiyon sahnesi yer alıyor. Filmin en iyi kısmı olduğunu düşündüğüm bir tane cephe sekansı bulunmakta. Bunları bu kadar sevmemin temel sebebi, önceki iki filmin iyi yaptığı biçimselliği korumaları oldu. Serinin sevilen bazı detaylarını bu filmde de devam ettirme çabasına girdikleri için mutluyum.

Dengesizliklerin Kurbanı

Sanıyorum ki Görüntü Yönetmeni nedeniyle filmde çok rahatsız edici bir olayın olduğunu belirtmem lazım. Hikayeler anlatılırken birçok defa flashback, yani geçmişe dönüş sahneleri kullanma kararı almışlar. Bunları da birbirleri ile hoş gözüksün diye geçişlere özel yakın çekim teknikleri eklemişler. Asıl sorun şu ki, ilk ve üçüncü perdede bunlar çok fazla üst üste yaşanıyor. Bir noktada her bir geçişte rahatsız oldum ve çeşitli kinayelerde bulundum diyebilirim. Bu ve bunun gibi birçok enteresan karar seyir zevkini bir hayli düşürebiliyor. Beklentinizi çok üstlerde tutmamanızı tavsiye ederim. Ama haklarını da yemiyim, birkaç ilgimi çeken farklı çekim denemelerini de filme koymayı başarmışlar.

Önceki filmlerde gözüken belli başlı özel eşya ve araçların temellerini de unutmamışlar. İkinci perdede filmin en etkileyici olduğunu düşündüğüm, fragmanlarda da gözüken bir cephe sekansı bulunuyor. Bu sahneyi izlerken Matthew Vaughn keşke bir cephe filmi çekseymiş diye düşündürten cinsten hoşuma gitti. Üstüne bu sekans filmin kalanına göre o kadar farklı bir seviyede ki hem biçim hem içerik olarak sanki filmi iki ayrı Yönetmen yönetmiş gibi bir uçurum yaratmış. Filmin bu dengesizlikleri, uzun zamandır rastlamadığım derecede izleyiciyi ikileme düşürten bir durumun ortaya çıkmasına neden olmuş.

Filmin yönetim kısmındaki bu dengesizlik sorununun bir benzeri ise oyuncu yönetimi ve prodüksiyon kısmında mevcut. Yan karakterlerin birçoğu, oyunculukları uygun olmasına rağmen karakterlerinde çok yapay olacak şekilde performanslar ortaya koymuşlar. Bunda tabii ki yazarlarında büyük bir payı var. Birçok yan karakter size aykırı gelen bir düzeyde itici ve çok yapay hislere sahip. Oyunculuklar için genel bir yorum yapmak istemiyorum. Çünkü dibi de görüyoruz yüksek performanslarda kendini ortaya çıkarıyor. Gelelim CGI’lar yani görsel efektlere. Eklemek için eklenen çok gereksiz görsel efektler filmin genelinde yer almakta. Rahatsız etmeyecek seviyede olsalar da, çok da memnun edecek türden değillerdi diyebilirim.

En kötü güçler ne kadar kötü?

Kötü karakterlerin oluşturduğu grup ile alakalı işlenen tüm kısımlar filmin en çok çuvalladığı nokta oluyor. Sadece bir ana kötüyü işlemek bile zordur. Bu sefer birçok farklı kötü karakter ile işlerin altından kalkılamayan bir yapı izliyoruz. Hatta özellikle Rasputin karakteri ile olan her sahnede kendimizi şaşırmış bir biçimde “biz şu an ne izliyoruz derken” bulabiliyoruz. Size hiç beklemediğiniz ve bence “saçma” diyebileceğim türden değişik anlar yaşatıyor. Kötü karakterlerin işleniş biçimi aynı bir oyundaki gibi tasarlanmış. Ana düşmana ulaşmak için onun altında çalışan yan kötü karakterleri ortadan kaldırma üzerine kurulu. Tabii ki de film boyunca ana düşmanımız için bir beklenti yaratılma çabası mevcut. Fakat yaratılan tüm çaba ve izlediklerimizin kapanış kısmında açığa çıkan bölümleri hiç yeterli değil. Beni ve tahmin ediyorum ki birçok izleyeni şaşırtmayacak bir şekilde sönük kalıyor. Yani özetlemem gerekirse ben bu filmden mutsuz ayrıldım. Yaptığı ve yapmaya çalıştığı bazı şeyler nedeniyle birazda olsa olumlu düşünebildiğim tarafların olduğu bir konumdayım.

Sinema da mı? Dijital de mi?

Arada kalmaların çok sık olması nedeniyle kesin bir yanıt ile sizi doğrudan yönlendirmek yanlış olur. Ama kendi adıma şu yorumu yapıyım gerisine siz karar verin. “Dijitale aynı anda çıksa sinemada kesinlikle izlememe gerek yok diyeceğim bir film olurdu.”

The King’s Man için dijital çıkış tarihi henüz resmi olarak açıklanmadı. Ancak filmin sinemalarda gösterime girdikten 45 gün sonra, yani 2022 Şubat ayının başlarında dijital platformlarda yayınlanmasını bekliyorum. Kararınıza göre vizyondaki alternatifleri de değerlendirebilirsiniz.

Ayrıca yıl içerisinde çıkacak diğer filmleri görmek için 2022 Yılında Neler İzleyeceğiz? yazımıza da bakmak isteyebilirsiniz.

2 Comments

  • Avatar
    jordanbelfort31
    Posted 8 Ocak 2022 at 16:01

    baya iyi inceleme olmuş

  • Avatar
    Burak Yağız
    Posted 8 Ocak 2022 at 16:36

    Güzel bir inceleme olmuş neredeyse her yerine katılıyorum

Leave a comment

0.0/5