Skip to content Skip to footer

Kış Aylarında İçinizi Isıtacak 15 Yapım

Nihayet soğuk havalar geldi çattı ve kış kendini yavaş yavaş hissettirmeye başladı bile. E haliyle evimizde daha çok vakit geçireceğimiz bu günlerde, kimi zaman depresif ve karamsar ruh hallerine bürünebiliyoruz. Okul-sınav stresleri, gelecek kaygıları, yaşam zorlukları ve bunun gibi birçok sorunla mücadele ediyoruz. Tüm bu olumsuzlukları bir nebze olsun unutturabilecek ve herkesin kendine göre bir şeyler bulabileceği bir liste hazırladım. O halde hazırsanız en sevdiğiniz içeceklerinizi ve battaniyelerinizi alın, çünkü aşağıda yer alan her bir yapım kalbinize şömine etkisi yapacak.

The Blues Brothers (1980)

Dan Akyroyd ve John Belushi tarafından 1978’de kurulan ”The Blues Brothers” grubu, ”Saturday Night Live” adlı programda müzikal skeçler sergiliyordu. Bu performanslar fazlasıyla ilgi toplayınca yine aynı isimde bir film çekilmesi planlandı. Yönetmen koltuğunda John Landis’i gördüğümüz bu müzikal kült film; iki müzisyen kardeşin (Jake Blues ve Elwood Blues) hapisten çıkmasından sonra başlarından geçen olayları konu ediniyor. Blues kardeşler, büyüdükleri yetimhanenin bütçesizlik sebebiyle kapatılacağını öğrenince, bu durum için bir şeyler yapmak istiyorlar ve grubu tekrar toplamaya karar veriyorlar. Bu süreçte bütün Chicago’yu karıştırıyorlar ve olağanüstü komedilere şahit oluyoruz. Yapımda, müzikseverlerin çok yakından tanıdığı, gelmiş geçmiş en iyi müzisyenler de yer alıyorlar. James Brown, Ray Charles, Aretha Franklin, John Candy, Steve Lawrence ve Carrie Fisher gibi isimlerin, performanslarıyla süsledikleri bu yapım, ruhun gıdası niteliğinde.

Klaus (2019)

Klaus, Netflix yapımı olan şirin bir animasyon film. Kahramanımız Jasper, en kuzeydeki bir kasabaya posta memuru olarak gönderilir. Bu kasaba, oldukça ürkütücü ve yerli halkın birbirine olan düşmanlığıyla mutsuzluğa mahkum, fazlasıyla karanlık bir yerdir. Jasper ona verilen 6000 posta hedefi için burada çalışmalarına başlar fakat işler sandığı kadar kolay gitmeyecektir. Tam bu noktada Klaus adında, yerel halktan kopuk biçimde yaşamını sürdüren bir oyuncakçıyla karşılaşır. Bu ikili, başlarda her ne kadar anlaşamasalar da, aralarındaki dostluk pekişecek ve bu karanlık kasabaya ihtiyacı olan neşeyi kazandıracaklardır. Zach Lewis ve Jim Mahoney tarafından senaryosu yazılan bu film, Netflix’in ilk animasyon yapımı. 92. Akademi Ödülleri’nde, en iyi animasyon adaylığı da bulunuyor.

School of Rock (2003)

Dewey Finn (Jack Black), tutkulu bir rock müzisyeniyken, grubu ile yolları ayrılır. Kendisini geçim sıkıntısı ve borçların içinde bulan Finn, beklemediği bir fırsat yakalayarak sözleşmeli müzik öğretmenliği yapması için bir teklif alır. Fakat görev aldığı okul, oldukça otoriter ve baskıcı bir politikaya sahiptir. Öğrencilerine rock müziği, kökleriyle aşılayarak bir grup kurar ve işler çok eğlenceli bir hal almaya başlar. Film, rock müziğe bakış açısı olarak bir çok önyargıyı yıkan ve teşvik edici öğelere sahip. Söz konusu başrol Jack Black olunca, yer aldığı herhangi bir yapımdan keyif almamak zaten pek mümkün değil. Ayrıca filmde kullanılan müziklere bu bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

La La Land (2016)

La La Land şüphesiz dönemimizin en iyi müzikal filmlerinden birisi. Koreografileri, müzikleri ve atmosferiyle adeta ayaklarınızı yerden kesiyor. Daha önce müzikal izlemediyseniz ve ya bu türü pek sevmiyorsanız bile kesinlikle şans vermeniz gereken bir yapım. Hikayemiz, iki ana unsur üzerine inşa ediliyor; hayallerinin peşinden koşmak ve aşk. Bu tematik ilk etapta klişe gibi gelebilir ama inanın bundan çok daha fazlasını hissediyorsunuz. Ryan Gosling ve Emma Stone ikilisinden bahsetmek gerekirse, uyumları ve performansları takdire şayan. Henüz izlemediyseniz, listenizin en üst sıralarına çıkarmanızı şiddetle tavsiye ederim.

The Road to El Dorado (2000)

The Road to El Dorado, en temel haliyle muzip bir macera. Tulio ve Miguel isminde iki kafadar, geçimlerini, insanları şans oyunlarında dolandırmakla sağlıyorlar. Şans eseri ellerine ”El Dorado” adasının haritası geçen ikili, zengin olma hayaliyle yollara düşüyorlar. Adaya vardıklarında beklenmedik bir durumun içinde kalan kahramanlarımız, erdem ve dostluk kavramlarını tekrar gözden geçirmek zorunda kalıyorlar. ”Lion King” yapımcılarının kaleminden ortaya çıkan bu animasyon; Elton John, Tim Rice, Hans Zimmer ve John Powell gibi isimlerin besteleriyle, göze olduğu kadar kulağa da hitap eden bir yapım.

Ted Lasso (2020)

Listede yer alan tek dizi ile devam edelim. Klasik İngiliz komedilerinden oldukça farklı olan bu yapım, insan ilişkileri, hoşgörü ve pozitif olmak ile ilgili çok güzel mesajlar barındırıyor. Amerikan futbolu koçu olan Lasso, İngiltere’deki bir futbol takımına transfer oluyor. Futbola dair hiçbir bilgisi olmayan karakterimiz AFC Richmond kulübünde göreve başlıyor ve başarıdan ziyade takım içi ilişkileri hedef alarak ilerliyor. Bununla beraber yan hikayelerle de oldukça zenginleştirilen dizi; yer yer duygusallık yer yer enerji patlaması yaşatarak ağızda mükemmel bir tat bırakıyor. Coğrafyamızda pek bilinmemesinin sebebi, Apple TV+ yapımı olması ancak bir şekilde mutlaka izlenmesi gereken nadir dizilerden. Ayrıca sitemizde yer alan Ted Lasso yazımız için bu bağlantıyı tıklayabilirsiniz.

The Intern (2015)

70’li yaşlarında dul ve yalnız bir hayat süren Ben Whittaker (Robert De Niro), emeklilik kararından vazgeçiyor. Bunun üzerine kendisini, moda üzerine ürünler pazarlayan bir şirketin stajyeri olarak buluyor. Şirketin sahibi Jules Ostin (Anne Hathaway) ile Ben, zamanla sıkı bir dostluk kuruyorlar. Ben, hayat tecrübeleriyle Jules’a rehber olurken, aynı zamanda onun sayesinde çağa ayak uydurmaya çalışıyor. İkili arasındaki mutualist ilişki anlatısı, yer yer komedi öğeleriyle de zenginleştiriliyor. Dramatik-komedi türünde inceleyebileceğimiz yapım, Nancy Meyers tarafından yazılıp yönetilmiş.

Green Book (2018)

Green Book, 1960’lı yıllarda Afro-Amerikan halkın maruz kaldığı ırkçılığı merkezine alıyor. Oldukça başarılı bir piyanist olan Dr. Don Shirley (Mahershala Ali), çıkacağı turne için şoför arayışına giriyor. Bunun sonucunda dik başlı karakteriyle öne çıkan Tony Lip (Viggo Mortensen) ile çalışmaya karar veriyor. Tony, bu yolculuk sırasında Shirley’nin uğradığı ırkçı saldırılara şahit olurken empati duygusu ön plana çıkmaya başlıyor. Zaman içerisinde birbirlerini puzzle gibi tamamlayan bu ikili, tüm önyargılara rağmen sağlam bir dostluk kuruyorlar. Gerçek bir hikayeye sahip olan bu film Peter Farelly tarafından yönetilmiş. 3 adet Oscar kazanan yapımın, 58 ödülü ve 120’den fazla adaylığı bulunmakta.

Soul (2019)

Pete Docter ve Kemp Powers tarafından yazılıp yönetilen bu film, Pixar animasyonlarının geldiği son nokta desek yanılmış olmayız. Orta yaşlı Afro-Amerikan bir caz müzisyeni olan Joe’nun (Jamie Foxx) hikayesine tanık oluyoruz. Yaşam ve ölümün alışılagelmiş tasvirlerinin dışına çıkan anlatımı ve konu edindiği motivasyon öğelerini görselleştirme başarısıyla öne çıkan bir yapım Soul. Çalınan enstrümanların notalarına doğru dokunuşlar yapılması gibi birçok detay işlenmiş. Bununla birlikte oldukça emek sarf edilen bu animasyon, yer yer dokunaklı ve duygusal sahnelere de ev sahipliği yapıyor.

The Bucket List (2007)

Jack Nicholson, Morgan Freeman gibi usta oyuncuların baş rollerini paylaştığı bu yapım, Rob Reiner imzası taşıyor. Kanser hastalığına yakalanan Carter ve  Edward isimli iki karakterin öyküsüne şahit oluyoruz. Karşılaştıkları rehabilitasyon merkezinde oda arkadaşı olan ikili, başlarda pek anlaşamazlar. Her ikisi de farklı yaşamlar sürdüğü için dostlukları hemen gerçekleşmez. Fakat bu durum çok uzun sürmez ve içinde bulundukları umutsuz durumdan kaçmak için hayallerini gerçekleştirmeye karar verirler. Bu noktadan itibaren çok eğlenceli günler onları beklemektedir. 3 farklı ödül kazanan bu film mutlaka izlenilmesi gereken bir yapım olarak listemizde yer buluyor.

Crazy, Stupid, Love. (2011)

Bu listede, iyi bir romantik-komediye yer vermemek olmazdı. İzlediğimiz hikayede, Cal Weaver (Steve Carell) mutlu olduğu düşündüğü evliliği bir anda tepetaklak oluyor. Bunun sonucunda mental çöküş yaşayan Cal, soluğu barlar ve gece kulüplerinde almaya başlarken, Jacop Palmer (Ryan Gosling) adında çapkın bir karakterle tanışıyor. Cal bu aşamada büyük değişimler geçirmeye başlayarak çapkın bir hayat sürmeye başlıyor. İlerleyen zamanlarda çapkın ikilimizin başına gelecekler, olayları daha eğlenceli bir hale getiriyor. Fevri kararlar ve sonuçları hakkında komik mesajlar verilmesinin dışında bu film; kabuklar ve önyargıları kırma temasını da güzel bir şekilde aktarmış. Bunun yanında, Ryan Gosling ve Emma Stone ikilisinin yer aldığı herhangi bir yapımın kötü olduğunu görmedim şahsen. Özellikle, Steve Carell’ın performansı her zaman olduğu gibi bu filmde de muazzam.

Home Alone (1990)

Home Alone tüm zamanların en eğlenceli klasiklerinden birisi. Tekrar çocuk olmak isteyeceğiniz içinizdeki afacanı ortaya çıkaran nadir yapımlardan. Öyle ki, çocukken bu filmi izledikten sonra evimizin çeşitli yerlerine tuhaf tuzaklar kurmama bile sebep olmuştur. Başkahramanımız Kevin (Macaulay Culkin) oldukça kalabalık bir ailenin küçük üyesidir. Planlanan yılbaşı tatili için tüm aile yolculuğa çıkarlar fakat Kevin’ı evde unuturlar. Gel gelelim başlarda dehşete kapılan Kevin bunun aslında iyi bir tatil fırsatı olduğunu fark edecektir. Buna karşın işler istediği gibi gitmez ve evin boş olduğunu düşünen iki hırsız ile amansız bir mücadeleye girer. Oldukça eğlenceli sahnelere ev sahipliği yapan bu film mutlaka izlenmesi gereklerden.

Attila Marcel (2013)

Paul (Guillaume Gouix) çocukluğundan beri iki halasıyla beraber yaşamaktadır. Halaları oldukça baskıcı ve otoriterdir. Bundan dolayı fazlasıyla tekdüze yaşam süren Paul, çocukluğuna ve ailesine dair hiçbir şey hatırlamamaktadır. Özellikle bu baskılı yaşantısından dolayı sosyal problemleri olan içe kapanık bir karaktere sahiptir. Fakat kendisiyle aynı apartmanda yaşayan Madame Proust (Anne Le Ny) ile karşılaşınca hayatı tamamen değişmeye başlar. Proust, dairesinde yetiştirdiği bitkilerden hazırladığı çay ile Paul’un çocukluğuna dair anılarının canlanmasına sebep olur. Bununla birlikte Paul bebekliğine dair anılarını bile hatırlar ve bu bitkiler için sürekli Proust’u ziyaret etmeye başlar. Müzikal tadında eşsiz bir dokuya sahip bu film; Sylvian Chomet’nin yazıp yönettiği ilk uzun metrajlı film olma özelliğini taşıyor.

Begin Again (2013)

Başarılı bir rock yıldızıyla beraber olan Gretta (Keira Knightley) söz yazarlığı konusunda oldukça yetenekli birisidir. Nitekim ilişkisi beklediği gibi mutlu devam etmez ve çift ayrılığa sürüklenir. Bu sebeple mental çöküntü yaşayan Gretta, yalnız bir yaşam sürerken; bir gece barda prodüktör Dan Mulligan (Mark Ruffalo) tarafından keşfedilir. Nitekim Dan’in hayatı da Gretta’nınkinden farksızdır. Eski ihtişamlı yaşantısından eser kalmayan Dan, kurucu ortağı olduğu plak şirketinden kovulmuştur. İkili çok geçmeden sıkı bir dostluk kurar ve Gretta için bir albüm yapmaya karar verirler. Aynı zamanda bu albüm onlar için tekrardan hayata tutunma motivasyonu olacaktır.

Happy Gilmore (1996)

Happy Gilmore (Adam Sandler) işleri pek yolunda gitmeyen, kontrolsüz güce sahip bir hokey oyuncusudur. Aksiliklerin ardı arkası kesilmezken büyükannesinin vergi borcu üstüne kaldığı için evini terk etmek zorunda kalacaktır. Bu sebeple kendini daha etkili olabileceğini düşündüğü golf sporuna adamaya karar verir. Aynı zamanda golf, zenginlere hitap ettiğinden dolayı; katılacağı turnuvada kazanacağı ödül miktarı da bir hayli yüksek olacaktır. Böylelikle paçayı kurtarmaya çalışan Gilmore hayatının aşkıyla bu turnuvada tanışır. Adam Sandler’ın yazar kadrosunda da yer aldığı bu yapım kahkaha garantili güzel bir komedi.

Leave a comment

0.0/5